Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü ve Bankacılık Yüksek Lisans mezunuyum. Okulu bitirdikten sonra önce Finans sektöründe çalıştım. Sonra 20 yıl önce Eşimle birlikte iş nedeniyle Amerika’ya taşındık. New York’a yerleşince ben de bir süre Birleşmiş Milletler ‘de çalıştım, ancak büyük oğlumun doğumuyla anneliğe geçiş yaptım. Bugün, Çağla Ural kimdir diye soracak olursanız, yazar diye cevap veririm çünkü kendimi iki oğlumun annesi ve yazmayı çok seven bir yazar olarak görüyorum.
- Yazmaya nasıl ve ne zaman başladınız? Ne zaman “Ben yazar olmalıyım!” dediniz?
Yazar olmak lise yıllarından beri hep hayalimdi. Ancak işletme eğitimi, finans sektöründe iş hayatına başlamam darken yazmayı bir süre ertelemek durumunda kaldım. Yıllar geçip çocuklarım belli bir yaşa gelince, kendi hayalimin peşine düşmeye karar verdim. Yazmaya ilk kez Galeyan isimli kitabı Türkçe ‘ye çevirerek başladım.
- Çevirilere devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Çeviri benim için ilginç bir deneyim oldu. Başka bir yazarın hikayesini onun sözcükleri ile, onun duygularına tercüman olarak çevirmek her ne kadar ilginç olsa da, ben açıkçası kendi hikayelerimi yazmayı, kendi yarattığım karakterlere hayat verip onların duygu düşüncelerini ve maceralarını kağıda dökmeyi tercih ediyorum.
- Bu ikinci romanınız. Nasıl bir süreçti? Şimdi üçüncüsü için de hazırlıklarınız başladı mı?
Evet, Esir Şehirde Bir Kadın benim ikinci romanım. Ancak tarihi roman alanında ilk eserim. Hazırlık, araştırma ve yazma dönemi oldukça uzun; ama bir o kadar da zevkli bir süreç oldu. Bana heyecan veren bir kurgu yaratıp çok ilginç karakterlerimi nakış gibi işledim; hızlı akan hikayemi zevkle yazdım. Okurlarımı her bölümde meraklandırmayı amaç edindim. Heyecan dolu satırları yazarken kendim de adeta yerimde duramıyordum desem yeridir.
- Dediğiniz gibi tarihi roman söz konusu olunca, araştırma süreci de derinleşiyor. Ne kadar sürdü? Neler geçti başınızdan?
Evet, araştırma dönemi oldukça uzun sürdü, hatta aylarımı aldı diyebilirim. Hikayem 1919 yılında işgal altındaki İstanbul’un Moda semtinde başlıyor. O dönem Levantenlerin hazırladığı Moda haritaları ile başladım araştırmaya. Aynı şekilde Pera yani Beyoğlu’nun tarihi sosyal dokusunu, sokaklarını, hatta mağazalarını inceledim. Tabii İşgal altındaki İstanbul’u anlamak gerekiyor, bütün bir Milli Mücadele tarihi var. Romanda hikayeye işlenmiş ünlü tarihi karakterler var. Örneğin, hikayemde önemli bir yer alan Halide Edip Adıvar’ın hayatını, aynı şekilde Bolşevik devriminden sonra İstanbul’a gelen ve ünlü bir votka firmasının sahibi olan Vlademir Smirnov’un hayatını inceledim. Yine Rusya’dan gelen ve İstanbul’u ilk kez caz müziği ile tanıştıran, Maxim Gazinosu’nu kuran siyahi Rus Bruce Thomas’ı araştırdım; romanda önemli bir karakter. Rusya’dan İstanbul’a sürgüne yollanacak olan Bolşevik devriminin ünlü lideri Troçki de araştırmamın bir parçasıydı. Aynı zamanda bazı sosyal olaylar var romanda işlenen: Nüfus mübadelesi, İstanbul’da açılan ilk eroin fabrikası gibi. Bu romanı yazarken ben hem araştırarak öğrendim hem yazdım diyebilirim.
- Bir anınız var mı araştırma sürecinden, bizimle paylaşır mısınız?
Kitapla ilgili şöyle ilginç bir hikayem var: Büyük oğlum yıllarca piyano çaldı, sonra da yarışmalar kazanan başarılı genç bir piyanist oldu. Oğlumun ilk piyano öğretmeni New York’ta Madam Larissa isimli bir Rus hanımdı. Romanımda adı geçen Larissa karakteri adını bu hanımdan aldı. Madam Larissa hep anlatırdı bana, anneannesi Bolşevik devriminden zamanında İstanbul’a kaçmış, balerinmiş. Uzun zaman yaşamış İstanbul’da, sonra bir Rus ile evlenip, Avrupa’ya oradan Amerika’ya geçmişler. Ne diyelim, dünya küçük işte!
- İstanbullusunuz değil mi? Araştırmanızda ailenizden, geçmişinizden faydalandınız mı?
Evet, anne tarafından Moda’lı, yani İstanbulluyuz. Hikayemin 1919 yılında Moda’da bir konakta başlamasının nedeni buydu. Rahmetli anneannem Moda’da romandaki konağa benzer bir konakta büyümüş, kız kardeşleri ile Çamlıca Kız Lisesi’nde yatılı okumuşlar. Evde muallimler, piyano dersleri öyle büyümüşler. Çocukluğumda çok dinledim rahmetli anneannemin Moda’daki gençlik hikayelerini, bunlardan çok esinlendim. Yazarken, öğretmen olan Annemin İstanbul hatıraları ve tarih bilgisinden de faydalandım tabii. Ancak hikayem kurgusaldır, gerçek hayat hikayesi değildir.
- Neden özellikle tarihi bir roman yazmak istediniz?
Tarihi romanlara ilgim var, aynı şekilde tarihi filmler de seviyorum. 1920’li yılların İstanbul’u ayrıca çok ilgimi çekiyor. İşgal döneminde İstanbul sokaklarında İşgal güçlerinin yanı sıra bu ülkelerle gelen İskoç, Hintli, Senegalli kısaca çok farklı ırktan askerleri görüyorsunuz. Bunun yanı sıra Bolşevik Devrimi ile Rusya’dan kaçıp akın akın İstanbul’a gelen Beyaz Ruslar sokakları dolduruyor. Pera’da casuslar cirit atıyor. Bir yanda esir edilmiş bir Osmanlı Sarayı var, bir yanda Milli Mücadeleye katılmak için Anadolu’ya akan cesur Türkler. Bütün bu karmaşa içinde tabii yaşanan aşklar var ve bunlar bana çok ilgi çekici geliyor.
- Tarihi okumaya, araştırmaya hep meraklı mıydınız?
Tarihi, daha bilinmeyen, ilginç yanları ile okumayı seviyorum. Bir Tarih sayfasını açtığınız zaman yazılan olayın kendisinden çok, orada yer alan ve adı bilinmeyen onlarca insanın hayat hikayesi, sevdikleri, yaşadıkları ilgimi çekiyor. Her insan bir tarih aslında, ben insanların geçmişini araştırmayı seviyorum.
- Kurtuluş Savaşı döneminde başlıyor romanınız. Keriman’ın böyle bir dönemde aşkı için aldığı kararlar oldukça sarsıcı. Siz yazarken neler hissettiniz?
‘Aşk, savaş veya barış dinlemiyor. Ortaya çıkacağı zamanı kendisi belirliyor’ Kitabımdan bu alıntıda da anlatmaya çalıştığım gibi, aşk ortaya çıkış zamanını kendisi belirliyor. Keriman, aşka aşık bir genç kız, romantik yapıda; ama bir o kadar da cesur. O zamanın politik durumunun sevgilisi ile geleceklerini etkilemesine izin vermek istemiyor. Hatta yurt dışına gitme planı yapacak kadar da korkusuz. Keriman’ı yazarken kendimi onun yerine koymaya çalıştım. Gençliğin verdiği cesaret, aşk ve tutku ile hareket eden bir aşık gibi düşünmeye çalıştım. Bir yandan da şimdiki gençliğin ne kadar şanslı olduğunu, yaşamlarında söz sahibi olduklarını ve küresel bir dünyada yaşamanın getirdiği kolaylıkları düşünmeden edemedim.
-Psikolojik çözümlemeler yaparken yararlandığınız kaynaklar nelerdi?
İnsan doğası dışında bir kaynaktan faydalanmadım. Sonuçta hepimiz zaman zaman kendimizi içinden çıkılması zor durumlarda bulabiliyoruz, verilmesi zor kararlar verebiliyoruz. Bunu yaparken de pek kaynaklardan faydalanmıyoruz, sadece kendimize göre doğru ile yanlışı bir tartıya koyup, buna bir de engel olamadığımız duygu ve isteklerimizi ekliyoruz, bir karara varıyoruz. Ben de her bir karakterimi yazarken kendimi onların yerine koyup, onların doğrularına göre kararlar almaya çalıştım.
- Aşk sizce ne demek? Keriman ve Hristo arasındaki mi?
Aşk insanlığın başlangıcından beri anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılan muazzam bir duygu. Açıklaması, anlaşılması, engellenmesi mümkün olmayan, insanı hapseden, tutsak eden öldürücü bir duygu aşk. Keriman ve Hristo arasında yaşanan gerçekten bir aşk. Çünkü, çocukluk arkadaşları hatta birlikte büyümüşler, dolayısı ile birbirlerini iyi tanıyorlar, basit ve geçici bir tutku değil aralarındaki. Aşk aynı zamanda sevdiğiniz kişi için bazen imkansızı yapabilmek, bazen ise vazgeçebilmektir. Keriman ve Hristo da defalarca aşkları için sınanacaklar.
- Peki Keriman’ın yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?
Keriman ve Hristo’nun kaderlerini maalesef kendileri değil, etraflarındaki insanların başlattığı olaylar zinciri çiziyor. Dolayısı ile bazen kişinin kararları veya atacağı adımlar ne olursa olsun, kaderi başkaları da çizebiliyor. Keriman elinden geldiğince kaderini değiştirmeye çalışıyor, bazı cesur adımlar atıyor. Ben böyle davranır mıydım, bunun cevabını verebilmek için onun gibi kendimi çok çaresiz hissetmem gerekir. Peki nedir onun attığı cesur adımlar, bunun için kitabı okumak gerekiyor.
- Keriman gerçekten hayalperest mi? Belki Cemile kadar gerçekçi değil; ama ne bileyim, Keriman da gerçek aşkın peşinden gidiyor gibi geldi bana…
Keriman aşka aşık, romantik bir genç kız. Hayalperest belki. Kuzeni Cemile ise gerçekçi, mücadeleci, aşk yerine ülkenin işgalden kurtuluşu ile ilgilenen bir genç kız. Ancak her ne kadar bu ikisi çok farklı yapıda da olsa aslında hem Keriman hem de Cemile aynı şekilde güçlü ve inatçılar. Keriman, inandığı aşk uğruna cesur adımlar atmaktan çekinmiyor, hatta uzak memleketlerde yeni bir hayat kurma ihtimali bile onu korkutmuyor. Dolayısı ile iki genç kız da o günün şartlarında fazlasıyla güçlü ve cesurlar.
- Agafya için tanımınız da “Talihsiz aşkların kadını”. Talihsiz olmayı insan kendisi mi seçiyor?
Roman’da işlediğim tüm kadın karakterlerim, kendilerine göre güçlü, cesur kadınlar. Agafya da aynı şekilde yaşadığı dönemin şartlarına göre cesur bir kadın. Keriman’dan çok farklı değil aslında, kendisine dayatılan kuralların dışına çıkmak istiyor, o günün koşullarına göre alışılmadık adımlar atıyor, sonuçta kader onun da yolunu değiştiriyor. Agafya da aşkı arıyor, mutluluk arıyor. Peki mutlu olabilecek mi tutkuların kadını Agafya? Bu da kitabın sayfalarında gizli.
- O dönemlerde yaşamış olmak ister miydiniz?
O dönemi gidip görebilmeyi çok isterdim. Ama gidip de dönememek varsa, sanırım bulunduğum çağda kalmayı tercih ederim. Kanlı bir Dünya savaşı, ardından işgal ve Milli Mücadele içinde bulunmak, bunun yanında kadınların pek fazla eğitim alamadığı, sosyal yaşamda çok fazla söz hakkı olmadıkları bir dönemde yaşamak zor olsa gerek. Elbette o zaman da ilerici Türk kadınları var, romanımın önemli karakterlerinden biri olan Halide Edip Adıvar gibi. Ancak yine de kadın olmak için zor bir dönem.
- Karakterlerinizden aldığınız duygu size neler öğretti?
Karakterlerimi yaratmış bir yazar olarak her biri için farklı düşünmeye çalışmak, farklı duygulara bürünmek benim için ilginç bir deneyimdi. Aynen bir oyuncunun sahnede oynadığı kişiliğe bürünmesi gibi ben de yazarken Keriman oldum, Larissa oldum, Agafya veya Hristo oldum. Ve onların kişiliği ile onların duygularını yazarken fark ettim ki, kimse yüzde yüz masum veya suçlu değil. Savaş döneminde bile, herkes kendisine göre doğru olanı yapıyor. Herkes masum, aynı zamanda da herkes suçlu.
- Romanınızı en son okuduğunuzda ne hissettiniz peki?
Bir yazar olarak cevaplandırılması güç bir soru doğrusu. Karakterlerimin başına bir sürü olay ördükten sonra onların işin içinden nasıl çıkmaya çalıştıklarını okudum. Okurken aşkı, tutkuyu hissettim, savaşın soğuk soluğunu ensemde hissettim. Pera’nın müzikli gecelerinde eğlendim, sonuna yaklaştığımda ise romanı sanki ben yazmamışım gibi heyecandan yerimde duramadım.
- Şu anda hangi kitabı okuyorsunuz? Okurlarımıza da önerir misiniz?
Şu anda en çok sevdiğim Amerikalı yazar olan Jodi Picoult’u okuyorum. Her romanında sosyal yaşamın tartışmalı konularını yazan Picoult yeni romanında kadınlarla ilgili tartışmalı bir konuyu işliyor.
Elif Şafak da çok sevdiğim Türk yazarların başında geliyor, her kitabını zevkle okudum.
Damla Karakuş: Teşekkür ederim.
Çağla Ural: Ben teşekkür ederim.